Trump'ın Uluslararası Hukuku Sarsan Etkileri

Küresel düzende yaşanan değişim, özellikle ABD'nin uluslararası alandaki geri çekilişiyle birlikte önemli bir meşruiyet ve güvenilirlik kriziyle karşı karşıya kaldı. Bu durum, kural temelli sistemin temel taşlarını sarsarak, dünya genelinde siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklara yol açıyor. İtalyan Marksist filozof Antonio Gramsci’nin sözleri, bu geçiş dönemini tanımlamak için oldukça anlamlı. Gramsci, "Eski dünya ölüyor. Ve yeni dünya doğmakta zorlanıyor" derken, mevcut sistemin çöküşü ve yeni bir düzenin doğuşundaki zorluklara dikkat çekmişti.

ABD'nin liderliğindeki Batılı ülkelerin, 2025 yılı itibarıyla uluslararası ilişkilerdeki mevcut düzenin sona erdiği hissine kapılması, dünya genelinde farklı dinamiklerin ön plana çıkmasına neden oldu. Bu durum, sadece devletler arası ilişkileri değil, aynı zamanda uluslararası kurumsallığı da etkiliyor. Küresel güç dengeleri değişirken, ülkeler kendi ulusal çıkarlarını ön planda tutmaya başladı. Bu bağlamda, uluslararası işbirliği ve dayanışmanın azalması, global sorunların çözümünü zorlaştırıyor.

ABD'nin uluslararası alandaki etkisinin azalması, diğer güç merkezlerinin, özellikle de Çin ve Rusya'nın, daha fazla söz sahibi olmasına yol açıyor. Bu ülkeler, kendi stratejik çıkarlarını ön planda tutarak, uluslararası düzenin yeniden şekillenmesinde etkili olmaya çalışıyor. Bu durum, Batılı ülkelerin yanı sıra, gelişmekte olan ülkelerin de yeni güç dengelerinde daha aktif rol almasını sağlıyor.

Yaşanan bu dönüşüm sürecinde, Gramsci'nin "en küçük eylem bile belirleyici bir ağırlık kazanabilir" ifadesi, gün geçtikçe daha fazla anlam kazanıyor. Küçük devletlerin veya grupların bile uluslararası ilişkilerde önemli değişikliklere yol açabilecek hamleler yapabilmesi, mevcut sistemin ne denli kırılgan olduğunu gözler önüne seriyor. Bu tür eylemler, yeni bir dünya düzeninin inşasında kritik bir rol oynayabilir.

Sonuç olarak, uluslararası hukuk ve düzenin geleceği, mevcut dinamikler doğrultusunda belirsizlikler taşıyor. 2025 yılı itibarıyla, Batılı liderlerin karşılaştığı bu geçiş dönemi, dünya genelinde yeni bir güç mücadelesinin ve uluslararası ilişkilerin yeniden tanımlanmasının habercisi olabilir. Bu sürecin nasıl işleyeceği, uluslararası toplumun işbirliği ve dayanışma kapasitesine bağlı olarak şekillenecek.